Son 10 gün içerisinde Moskova ve diğer şehirlerde yaşanan ırkçı saikli isyan ve saldırılarda beklenmedik bir durum söz konusu değildi. Ancak pek çok kişi, Kremlin duvarı önünde Nazi selamı veren Rus gençliğinin görüntüsü ve öfkeli, kana susamış bir kalabalığın metro vagonlarını süpürüp koyu tenli yolcuları dövdüğüne dair haberler karşısında hala şok yaşıyor.
İsyancıların Rus olmayanlara duydukları nefret dışında herhangi bir siyasi gündemi veya ideolojisi yoktu. Çetelerin en demagojisi bile sosyal veya politik değişim çağrısında bulunan tek bir slogan bile atmadı.
Her iki tarafın da çok kısa bir süre içinde birçok şehirde çok sayıda eyleme katılması, eylemlerinin önceden koordine edildiği yönünde güçlü bir izlenim yaratıyor.
Ayaklanmanın arkasında bir senarist olup olmadığına bakmaksızın, oynanan senaryo tek bir olası sonu akla getiriyor: Rusya'nın çöküşü ve yok edilmesi.
Rus faşistlerinin mantığı, ulusun gelişiminin mantığı ve gelenekleriyle her zaman keskin bir tezat oluşturdu. Sorun, çoğu aşırı milliyetçinin, adına konuştuğunu iddia ettiği halkın tarihi ve kültürü hakkında yeterince bilgi sahibi olmaması değil; bu, tüm ülkelerdeki faşist hareketler için de geçerlidir. Sorun şu ki, tarihsel olarak Rusya, etnik ve kültürel çeşitliliğin doğal ve tek varoluş biçimi olduğu emperyal bir ulus olarak gelişmiştir. Etnik açıdan homojen toplumlardaki faşist propaganda, nüfusun çoğunluğunu birleştiren bir ideoloji olduğunu iddia edebiliyorsa, o zaman Rus faşizmi kendisini hiçbir zaman bu ışıkta sunmaya kalkışmadı bile.
Rus faşizmi, 1920'lerde ilk ortaya çıktığı andan itibaren, mevcut Rus devletine muhalefet ve onu yok etmeye odaklanan bir ulusal bölünme ideolojisi olmuştur.
Rus faşistlerinin kendi ülkelerine karşı Nazi Almanyası ile birlikte savaşmaları doğaldı. Hitler'in Rus devletini ortadan kaldırma planı Rus faşistlerinin fikirleriyle çelişmiyordu. Bu plan, tarihi ve gelenekleriyle mevcut Rus ulusunun, yerini safkan Slavlar ve Aryanlardan oluşan yeni bir etnik topluluğa bırakması çağrısında bulunuyordu. Bu grubun daha büyük Rus nüfusuyla etnik, kültürel ve hatta dini açıdan hiçbir ortak yanı yoktu; çünkü Hıristiyanlık, ortak kan bağları veya kabile bağlarını değil, ortak inanca dayalı bir birliği destekler.
Peki tüm bu faşistler nereden geldi? Kendi ülkeleri ve tarihiyle gurur duymak yerine Hitler'i tercih etmeleri nasıl mümkün olabilir?
Şaşırtıcı bir şekilde, Rusya'nın "siyahlarını" mağlup edenlerin önemli bir kısmı varlıklı ailelerden geliyor ve saygın okul ve üniversitelerden mezunlar. Huzursuzluğun nedeni, belirli bireylerin ya da toplumsal grupların yaşadığı yoksulluk ya da ayrıcalıkların yokluğunda değil, Rusya'yı etkisi altına alan daha büyük toplumsal krizde yatıyor. Günümüzün Kara Yüzlerce çetesi ve Kuzey Kafkasya yerlilerinden oluşan çeteler, toplumsal entegrasyon ve eğitim süreçlerindeki genel çöküşün ürünüdür.
Yıllar önce Erich Fromm, “Özgürlükten Kaçış” kitabında, herkesin kendi başına yaşaması ilkesine göre yaşayan bir toplumda toplumsal bağların çözülmesinin, faşizme nasıl psikolojik ve kültürel bir üreme alanı yaratacağını anlatmıştı. Bu yönde ilerleyen ekonomik süreçler durdurulmazsa totaliter bir kabusa sürüklenmeyeceğiz.
Boris Kagarlitsky, Küreselleşme Araştırmaları Enstitüsü'nün direktörüdür.